25 Mayıs 2015 Pazartesi

HANIM ANA'NIN CENAZE TÖRENİ - GABRIEL GARCIA MARQUEZ

Gabriel Garcia Marquez denince aklıma ilk önce "Yüzyıllık Yalnızlık" romanı denir. Ne güzel bir kitaptır o. 2008 yılında bir solukta okumuştum. İlk sayfadan itibaren sizi kendi dünyasına çeker ve elinizden kitabı bırakamazsınız. 
Yüzyıllık Yalnızlık'tan sonra Gabriel Garcia Marguez'den herhangi bir kitap okumamışım nedense. Hanım Ana'nın Cenaze Töreni ile Marquez okumalarına yeniden başladım. Bundan sonra sırasıyla okumak istediklerim ise Kırmızı Pazartesi, Kolera Günlerinde Aşk, Benim Hüzünlü Orospularım ve İyi Kalpli Erendira. 
Gelelim Hanım Ana'nın Cenaze Töreni'ne...

132 sayfa olan Hanım Ana'nın Cenaze Töreni, 8 farklı öyküyü barındırıyor içerisinde. Öykülerin kimi uzun kimi kısa.


Gabriel Garcia Marquez ismi ile bütünleşmiş olan "büyülü gerçekçilik", bu kitaptaki hikâyelerde de karşımıza çıkıyor. Severim ben büyülü gerçekçiliği ancak bu kitabı okurken zevk alamadım. İçinde sevdiğim, beni etkileyen tek bir hikâye oldu. O da kitaba ismini vermiş olan "Hanım Ana'nın Cenaze Töreni". Bu nedenle sadece bu hikâyenin üzerinde durmak istiyorum.


Hanım Ana'nın Cenaze Töreni, hiçbir insanın bu dünyada sonsuza kadar yaşamayacağını, ne kadar saltanatlı bir yaşam sürerseniz sürün bu yaşamın "ölüm" denen gerçekle bir gün sona ereceğini bizlere hatırlatan ibretlik bir hikâye bana göre. 
Hanım Ana, bütün aile bireylerinin iplerini elinde taşıyan 92 yaşında bir kadındır. Dört kuşaktan bu yana birikmiş olan aile serveti onun kontrolü altındadır ve herkes o servetin Hanım Ana ölmeden dağıtılmayacağını bilir. İşin ilginç tarafı "...hiç kimse Hanım Ana'nın ölümlü olabileceğini ciddi olarak düşünmüş değildi." (s.119). Hanım Ana da kendisinin 100 yaşından evvel öleceğini sanmaz. Ancak gelin görün ki "Bu dünya ne sana ne de bana kalmaz/ Sultan Süleyman'a kalmadı" şarkı sözlerindeki gibi Hanım Ana da bu dünyadan göçüp gider. Sonra ne mi olur? Hanım Ana'nın yıllardır bir arada tutmak için çabaladığı, başkalarıyla evlenmelerine ve fazla çocuk doğurmalarına izin vermediği aile bireyleri cenaze konaktan çıkar çıkmaz kapıları kapatıp evi paylaşmak üzere oda kapılarını söküp döşemeleri kaldırır, temelleri kazarlar. 
Bu hikâye bittikten sonra içimden dedim ki o koltuklarından güç alıp diğerlerine zulmeden insanlar siz de bir gün bu dünyadan gideceksiniz... Siz de günlük hayatınızda bu tip insanlarla sıkça karşılaşıyor musunuz? Ben iş yerimde her gün böyle insanları görüyorum. Bu tip hikâyeler beni ümitsizlikten kurtarıyor. Ve de kendimi daha güçlü hissetmemi sağlıyor...
Hoşca kalın.






4 yorum:

  1. Bu yazarı o kadar merak ediyorum ki bir kitabını alıp okuyamadım ya:( Neyse okumak nasip olacak inşallah:) Güzel tanıtım olmuş,kalemine sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. çok teşekkür ederim :) Ben de sadece iki kitabını okudum. İki kitap arasından Yüzyıllık Yalnızlık ile başlamanı tavsiye ederim :)

      Sil
  2. Hikaye ilginç ve güzel yorumun bence gayet hoş ancak hikaye konusunda daha az ayrıntı vermelisin, sadece konu, anlatım, üslup ve diğer şeyler konusunda bilgilendirmeler olabilir,ben.hikayeyi anlattigin kısmı es gectim 😀kitabi okursam merak edim diye,bu arada blogun da çok guzel

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. bloguma hoş geldin :) tavsiyelerin ve güzel sözlerin için teşekkür ederim. Yeni bir blogger olarak bunlara ihtiyacım var gerçekten :)

      Sil